Akciğer Kanseri Tedavisinde Gelişmeler

Kanserin şifresini çözmek için geliştirilen moleküler yöntemler sayesinde bugün akciğer kanseri tedavisi bir dönüm noktasındadır. Modern yöntemlerle saptanmış olan farklı tümör mutasyonlarını hedefleyen ilaçlar sayesinde küçük hücreli-dışı akciğer kanserli (KHDAK) hastaların yaşam sürelerinde anlamlı artışlar sağlanmıştır.


Akciğer kanserinin dünya ve ülkemizdeki yükü

Tüm dünyada 2018 yılında 2 milyon 100 bin yeni akciğer kanseri tanısı konmuş ve 1 milyon 710 bin hasta akciğer kanseri nedeniyle kaybedilmiştir. Bu sayılar diğer tüm kanserler arasında ilk sırada yer alan akciğer kanserinin global olarak ne kadar büyük bir sağlık sorunu olduğunu gözler önüne sermektedir.

Türkiye’de ise 2015 yılında yüz bin kişinin 52’sine akciğer kanseri tanısı konmuş olup, tüm kanserler arasında ilk sırada yer almıştır. Tüm tanı konan hastaların %58’inin ileri evre hastalık ile başvurdukları bilinmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, son yıllarda tedavide ciddi başarıların elde edildiği modern tedavi yöntemlerinin hastalarımızın çoğu için bir gereksinim olduğu ve bu ajanlara erişimin hastalarımız için büyük önem taşıdığını ifade etmek yanlış sayılmaz.

 

KHDAK tanı ve tedavisinde yeni gelişmeler

Ciddi yaşamsal avantajlar…

Kanserin şifresini çözmek için geliştirilen moleküler yöntemler sayesinde bugün akciğer kanseri tedavisi bir dönüm noktasındadır. Modern yöntemlerle saptanmış olan farklı tümör mutasyonlarını hedefleyen ilaçlar sayesinde küçük hücreli-dışı akciğer kanserli (KHDAK) hastaların yaşam sürelerinde anlamlı artışlar sağlanmıştır. Bundan yaklaşık 20 yıl önce ileri evre hastalıkta standart kemoterapi seçenekleriyle en fazla 9 ay civarında olan ortanca genel sağkalım sürelerinde hedefe yönelik ilaçların kullanılmasıyla bugün ciddi bir iyileşme sağlanmıştır. Akıllı moleküller veya hedefli tedaviler olarak da isimlendirilen hedefe yönelik ajanlar, uygun genetik hedef içeren akciğer kanserlerinin tedavisinde günümüzde öncelikli olarak yer almaktadırlar.

Bu tür ilaçlar içinde ilk kullanılanlar bir büyüme reseptörü (duyarga) olan Epidermal Büyüme Faktör Reseptörünü (EGFR) hedefleyen gefitinib ve erlotinib isimli ajanlardır. Seçilmiş hastalarda bu ajanlarla yapılan ilk seri klinik araştırmalarda izlenen ümit verici genel yaşam süreleri yeni milenyumdan itibaren bu yöndeki çalışmaların hızlanmasına öncülük etmiştir. Bu ilaçların kemoterapi ile birlikte kullanımını araştıran bir çalışmada ortanca yaşam süresinde 2.5-3 kat artış izlenmiş olup, modern tedavilerin geleneksel yöntemlerle birlikte uygulandığında daha da başarılı sonuçlar elde edilebileceğini açıkça göstermektedir. Aradan geçen 20 yıl içinde KHDAK’nde EGFR dışında ALK, ROS1, NRTK, BRAF ve c-MET gibi önemli hedefler saptanmış ve bunlara yönelik birçok ajanın geliştirilmesine yol açmıştır. Günümüzde, bu mutasyonları sergileyen kanserlerde en önemli sorunlardan biri olan merkezi sinir sistemi metastazı oluşumunu geciktiren, hatta engelleyebilen 3. nesil ilaçlar, 5 yıla uzanabilen ciddi yaşamsal avantajları nedeniyle tedavi algoritmalarının içine hızla entegre edilmişlerdir.

Tedavideki bu gelişmeler hastalarımıza yaklaşım konusunda da pratiğimize yansıyan önemli değişikliklere yol açmıştır. Öncelikle ileri evre hastalık ile başvuran her hastada tümör dokusunda genetik analiz yapılarak bu tür ajanlara uygun olup olmadıkları incelenmektedir.

 

Herkese gen analizi-öncelikle tümör dokusunda

Genellikle yeni nesil dizileme (NGS) ile yapılan bu incelemeler sayesinde çok küçük tümör dokularında bile yüzlerce genin mutasyonu olup olmadığını anlamak mümkün olabilmektedir.

 

Yeterli tümör dokusu yoksa kanda da kanserli hücre analizi yapılabiliyor…

Tümör dokusuna ulaşılamayacak durumlarda benzer analizler kan örneğinde de yapılabilmektedir. Üstelik kanserlerin ilerleme sürecinde genetik yapılarını değiştirdikleri dikkate alındığında, kan örneğinde elde edilen genetik bilgiler hastalığın ilerleyen aşamalarında tedavi seçeneklerine de ışık tutabilir. Bu durum “likid biyopsi” adı verilen bu yöntemin akciğer kanserleri tanı ve tedavisindeki önemini vurgulamaktadır.

 

Kanserde bağışıklık sisteminin önemi

Kanserli hücreler her gün içimizde üretilen genetik yapısı bozulmuş, aslında temeli kendimize ait hücrelerdir. Başlangıçta az sayıda bozuk hücre olarak ortaya çıkan kanseri, bağışıklık sistemimiz kolaylıkla normal dokularımızdan ayırt edip yok edebilir. Ancak, bazı durumlarda

bağışıklık sistemimiz kanserli hücreleri “kendimiz” olarak algılar ve bu zararlı hücreleri yok etmesi gerektiğinin farkına varmaz. Bazen de kanserin kendisi bağışıklık sistemini baskılayarak veya etrafına bağışıklık sisteminin hücresel yapılarının ulaşmasını engelleyecek bir zırhlı savunma sistemi oluşturarak kendine yaşam alanı oluşturmaya çalışır. Bu nedenle bağışıklık sisteminin güçlü tutulması kanserin engellenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Kanseri bağışıklık sistemini güçlendirerek, kansere karşı güdümlemek amacıyla yapılan tüm tedavi yaklaşımlarına “immunoterapi” denir. İmmunoterapi, bağışıklık yanıtını güçlendirerek, yeni baştan yapılandırarak savunma sisteminin kanserli dokuyu farkedebilmesini sağlar veya kanserin oluşturduğu bağışıklık frenini çözmek yoluyla kanseri yok etmeyi hedefler.

 

İleri evre (4. Evre) Küçük hücreli-dışı akciğer kanseri tedavisi için geliştirilen yeni tedavi seçenekleri arasında immuno-onkolojik ilaçların rolü

Yukarda özetlenen hedefe yönelik tedavilerin etkili olduğu kanserler, tüm ileri evre KHDAK türleri içinde yaklaşık %20 kadarını oluştururlar. Bunun dışında kalan %80’ini içeren grup için immunoterapi çok önemli bir seçenek olarak pratiğimizde yerini aldı. Yapılan araştırmalarda, herhangi hedefe uygun mutasyonu bulunmayan KHDAK’nde immuno-onkoloji ialçlarının uygun hastalarda tek başlarına, diğerlerinde kemoterapi ile kombinasyonlar içinde kullanıldıklarında hastalar için ciddi yararlar sağlanabildiği gösterildi. 2018 yılında araştırmacılar Dr. James Allison ve Dr. Tasaku Honja’nın immunoloji konusunda yaptıkları araştırmalar, bağışıklık sisteminin frenini çözerek vücudun savunma sisteminin kansere karşı savaşmasını sağlayan “immun checkpoint inhibitörleri (ICI)” adı verilen bir grup ilacın geliştirilmesini sağladı.

İmmun checkpoint inhibitörleri genel olarak bakıldığında kanserin yarattığı bağışıklık baskılayıcı etkiyi önleyerek, bir başka deyişle bağışıklık sisteminin frenini ortadan kaldırarak etki ederler. Özellikle hücre yüzeyinde yoğun olarak PD-L1 (programmed death ligand-1) ekspresyonu olan ve/veya yüksek mutasyon yükünün bulunduğu tümörlerde bu ilaçlarla anlamlı sağkalım yararı gösterildi. Evre 4 KHDAK hastalarının üçte birini oluşturan, %50’nin üzerinde PD-L1 ekspresyonu bulunan grupta pembrolizumab isimli ICI %65 yanıt oranı ve yaşamsal yararı nedeniyle FDA tarafından birinci seçim tedavide onaylandı. Bu ajan yüksek PD-L1 ekspresyonu bulunan hastalarda kemoterapisiz bir seçenek olarak hızla günlük pratiğimizde yer aldı.

Tüm evre 4 KHDAK grubunun yarısını oluşturan, herhangi bir mutasyonu bulunmayan ve %50’nin altında PD-L1 ekpresyonu bulunan hasta grubunda ICI ve platinli kemoterapi kombinasyonları FDA tarafından onaylandı. Özellikle, adenokarsinomlarda, pembrolizumab ve carboplatin + pemetrexed, atezolizumab ve bevacizumab + carboplatin + paclitaxel; skuamöz karsinomlarda ise pembrolizumab ve carboplatin + nab-paclitaxel / paclitaxel, atezolizumab ve carboplatin + paclitaxel gibi kombinasyonlar tedavi seçeneklerimiz arasında sayılabilir.

Bunların yanı sıra en az %1 oranında PD-1 ekspresyonu bulunan tümörlerde çok yakın zamanda FDA onayı alan nivolumab ve ipilimumab kombinasyonu kemoterapisiz bir seçenek olarak hastalarımız için etkili seçenekler arasında yerini almıştır. Henüz takipleri devam eden bu araştırmalarda hastaların yaklaşık %33-40’ının 3 yıl ve ötesinde yaşamlarını sürdürebildikleri gösterilmiştir. Ümit verici bu sonuçlar sayesinde ileri evre KHDAK’nin tüm biyolojik alt-gruplarında bireyselleştirilmiş tedavi uygulamalarının sağlanması hedeflenmektedir.

 

Modern tedavi yöntemlerinin daha erken evrelerde uygulanımı

İleri evre hastalıkta bu denli etkili olduğu gösterilen ajanların daha erken evrelerde giderek daha yoğun olarak araştırıldığını gözlemliyoruz. Hatta, evre 3 KHDAK’nde ICI’leri artık standart tedavi algoritmaları içine girmiş bulunuyor. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru sonuçları açıklanan bir faz III çalışmada eş-zamanlı kemoterapi ve radyoterapi sonrası 1 yıl boyunca uygulanan durvalumab isimli ICI ile anlamlı yaşamsal yarar gösterildi. Bu çalışmada aynı zamanda immunoterapi öncesinde yapılan indüksiyon kemoterapisi veya radyoterapinin tümöre karşı konak bağışıklık sisteminin güçlendirdiği görüşünü destekleyen nitelikte bilimsel ve klinik kanıt elde edildi. Bu ajan en az %1 PD-L1 ekspresyonu bulunan evre III KHDAK’nde yukarda belirtilen endikasyonda Amerikan FDA tarafından onaylandı.

İmmunoonkoloji (IO) ilaçları ile ilgili en heyecan verici gelişmeler ameliyat öncesi “neoadjuvan” tedavide kullanımı araştıran çalışmalarda elde edilmeye başlandı. Kemoterapi ile birlikte veya tek başına uygulanan ICI’leri ile %90’lara ulaşan oranlarda major patolojik yanıt (%10’un altında canlı kanser hücresi bulunması) sağlanabilmesi bu alanda çok büyük bir heyecan yarattı. Bu tür tedavilerin yerinin tam olarak belirlenmesini sağlayacak çalışmaların sonuçlanmasıyla gelecekte IO ajanlarının erken evrelerde daha da çok uygulanım alanı bulabileceklerini öngörüyoruz.

Bunun dışında aktive edici mutasyonu bulunan seçilmiş hastalarda ameliyat sonrası hedefleyici tedavilerin uygulandığı çalışmalarda özellikle evre 3 hastalıkta ümit verici sonuçlar elde edildiğini gözlemliyoruz. Bu çalışmaları birlikte değerlendiren bir bilimsel derlemede ameliyat sonrası kullanılan hedefe yönelik tedaviler (TKI’ler) ile hastalığın yineleme süresi açısından yarar sağlandığı gösterildi. Yine de mevcut çalışmalar halen bu yöndeki standart pratiğimizi değiştirmek için yeterli değiller. Konuyla ilgili kapsamlı çalışmalar halen devam etmekte olup, sonuçlarını merakla bekliyoruz.

 

Gelecekte akciğer kanseri tanı ve tedavisinde bizi neler bekliyor?

Gerek tanı yöntemlerindeki gelişme, gerekse farkındalık yoluyla tarama programlarına daha yaygın kitlelerin ulaşması sayesinde kanserler gelecekte daha erken evrelerde saptanacaktır. Bu durum hiç kuşkusuz şifa şansını arttıracaktır. Nanoteknolojik yöntemlerin de gelişmesine paralel olarak yeniden yapılandırılan veya yeni keşfedilen ilaçların adeta bir güdümlü füze gibi sadece kanserli hücrelere hedeflenerek, canlı hücrelere zarar vermeden uygulanabilmesi yakın gelecekteki kanser tedavi stratejilerinde çok önemli bir adım olacaktır. Şimdilik bu ajanlar sadece belirli grup hastalarda etkili görünmekle birlikte, yeni biyobelirteçlerin keşfi ile daha yaygın kullanım alanı bulacaklardır. Ayrıca, kanserin daha erken saptanmasıyla beraber, modern tedavi yöntemlerinin giderek daha erken evrelerde pratik kullanıma girmesini bekliyoruz. Daha uzun süreçteki hedefimiz biyolojik ajanların ve immunoterapi stratejilerinin hastaya özgü kombinasyonlarla uygulanarak onkolojik tedavide kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının daha da geliştirilmesini sağlamaktır. Ayrıca, her hasta için kanserin moleküler yapısı, hastalığın vücuttaki yaygınlığı, evresi ve tedavi özelliklerini içeren üç boyutlu bir bilgi teknolojisi ağı oluşturmak çok önemli bir diğer hedefimizdir. Bu hedefler gerçekleştirilebilirse, tüm kanser hastalarının kişiye özel yenilikçi yaklaşımlara ve doğru tedavilere kolaylıkla ulaşması sağlanabilecektir.

Akciğer Kanseri Tedavisinde Gelişmeler

Akciğer kanserinin dünya ve ülkemizdeki yükü

Tüm dünyada 2018 yılında 2 milyon 100 bin yeni akciğer kanseri tanısı konmuş ve 1 milyon 710 bin hasta akciğer kanseri nedeniyle kaybedilmiştir. Bu sayılar diğer tüm kanserler arasında ilk sırada yer alan akciğer kanserinin global olarak ne kadar büyük bir sağlık sorunu olduğunu gözler önüne sermektedir.

Türkiye’de ise 2015 yılında yüz bin kişinin 52’sine akciğer kanseri tanısı konmuş olup, tüm kanserler arasında ilk sırada yer almıştır. Tüm tanı konan hastaların %58’inin ileri evre hastalık ile başvurdukları bilinmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, son yıllarda tedavide ciddi başarıların elde edildiği modern tedavi yöntemlerinin hastalarımızın çoğu için bir gereksinim olduğu ve bu ajanlara erişimin hastalarımız için büyük önem taşıdığını ifade etmek yanlış sayılmaz.

 

KHDAK tanı ve tedavisinde yeni gelişmeler

Ciddi yaşamsal avantajlar…

Kanserin şifresini çözmek için geliştirilen moleküler yöntemler sayesinde bugün akciğer kanseri tedavisi bir dönüm noktasındadır. Modern yöntemlerle saptanmış olan farklı tümör mutasyonlarını hedefleyen ilaçlar sayesinde küçük hücreli-dışı akciğer kanserli (KHDAK) hastaların yaşam sürelerinde anlamlı artışlar sağlanmıştır. Bundan yaklaşık 20 yıl önce ileri evre hastalıkta standart kemoterapi seçenekleriyle en fazla 9 ay civarında olan ortanca genel sağkalım sürelerinde hedefe yönelik ilaçların kullanılmasıyla bugün ciddi bir iyileşme sağlanmıştır. Akıllı moleküller veya hedefli tedaviler olarak da isimlendirilen hedefe yönelik ajanlar, uygun genetik hedef içeren akciğer kanserlerinin tedavisinde günümüzde öncelikli olarak yer almaktadırlar.

Bu tür ilaçlar içinde ilk kullanılanlar bir büyüme reseptörü (duyarga) olan Epidermal Büyüme Faktör Reseptörünü (EGFR) hedefleyen gefitinib ve erlotinib isimli ajanlardır. Seçilmiş hastalarda bu ajanlarla yapılan ilk seri klinik araştırmalarda izlenen ümit verici genel yaşam süreleri yeni milenyumdan itibaren bu yöndeki çalışmaların hızlanmasına öncülük etmiştir. Bu ilaçların kemoterapi ile birlikte kullanımını araştıran bir çalışmada ortanca yaşam süresinde 2.5-3 kat artış izlenmiş olup, modern tedavilerin geleneksel yöntemlerle birlikte uygulandığında daha da başarılı sonuçlar elde edilebileceğini açıkça göstermektedir. Aradan geçen 20 yıl içinde KHDAK’nde EGFR dışında ALK, ROS1, NRTK, BRAF ve c-MET gibi önemli hedefler saptanmış ve bunlara yönelik birçok ajanın geliştirilmesine yol açmıştır. Günümüzde, bu mutasyonları sergileyen kanserlerde en önemli sorunlardan biri olan merkezi sinir sistemi metastazı oluşumunu geciktiren, hatta engelleyebilen 3. nesil ilaçlar, 5 yıla uzanabilen ciddi yaşamsal avantajları nedeniyle tedavi algoritmalarının içine hızla entegre edilmişlerdir.

Tedavideki bu gelişmeler hastalarımıza yaklaşım konusunda da pratiğimize yansıyan önemli değişikliklere yol açmıştır. Öncelikle ileri evre hastalık ile başvuran her hastada tümör dokusunda genetik analiz yapılarak bu tür ajanlara uygun olup olmadıkları incelenmektedir.

 

Herkese gen analizi-öncelikle tümör dokusunda

Genellikle yeni nesil dizileme (NGS) ile yapılan bu incelemeler sayesinde çok küçük tümör dokularında bile yüzlerce genin mutasyonu olup olmadığını anlamak mümkün olabilmektedir.

 

Yeterli tümör dokusu yoksa kanda da kanserli hücre analizi yapılabiliyor…

Tümör dokusuna ulaşılamayacak durumlarda benzer analizler kan örneğinde de yapılabilmektedir. Üstelik kanserlerin ilerleme sürecinde genetik yapılarını değiştirdikleri dikkate alındığında, kan örneğinde elde edilen genetik bilgiler hastalığın ilerleyen aşamalarında tedavi seçeneklerine de ışık tutabilir. Bu durum “likid biyopsi” adı verilen bu yöntemin akciğer kanserleri tanı ve tedavisindeki önemini vurgulamaktadır.

 

Kanserde bağışıklık sisteminin önemi

Kanserli hücreler her gün içimizde üretilen genetik yapısı bozulmuş, aslında temeli kendimize ait hücrelerdir. Başlangıçta az sayıda bozuk hücre olarak ortaya çıkan kanseri, bağışıklık sistemimiz kolaylıkla normal dokularımızdan ayırt edip yok edebilir. Ancak, bazı durumlarda

bağışıklık sistemimiz kanserli hücreleri “kendimiz” olarak algılar ve bu zararlı hücreleri yok etmesi gerektiğinin farkına varmaz. Bazen de kanserin kendisi bağışıklık sistemini baskılayarak veya etrafına bağışıklık sisteminin hücresel yapılarının ulaşmasını engelleyecek bir zırhlı savunma sistemi oluşturarak kendine yaşam alanı oluşturmaya çalışır. Bu nedenle bağışıklık sisteminin güçlü tutulması kanserin engellenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Kanseri bağışıklık sistemini güçlendirerek, kansere karşı güdümlemek amacıyla yapılan tüm tedavi yaklaşımlarına “immunoterapi” denir. İmmunoterapi, bağışıklık yanıtını güçlendirerek, yeni baştan yapılandırarak savunma sisteminin kanserli dokuyu farkedebilmesini sağlar veya kanserin oluşturduğu bağışıklık frenini çözmek yoluyla kanseri yok etmeyi hedefler.

 

İleri evre (4. Evre) Küçük hücreli-dışı akciğer kanseri tedavisi için geliştirilen yeni tedavi seçenekleri arasında immuno-onkolojik ilaçların rolü

Yukarda özetlenen hedefe yönelik tedavilerin etkili olduğu kanserler, tüm ileri evre KHDAK türleri içinde yaklaşık %20 kadarını oluştururlar. Bunun dışında kalan %80’ini içeren grup için immunoterapi çok önemli bir seçenek olarak pratiğimizde yerini aldı. Yapılan araştırmalarda, herhangi hedefe uygun mutasyonu bulunmayan KHDAK’nde immuno-onkoloji ialçlarının uygun hastalarda tek başlarına, diğerlerinde kemoterapi ile kombinasyonlar içinde kullanıldıklarında hastalar için ciddi yararlar sağlanabildiği gösterildi. 2018 yılında araştırmacılar Dr. James Allison ve Dr. Tasaku Honja’nın immunoloji konusunda yaptıkları araştırmalar, bağışıklık sisteminin frenini çözerek vücudun savunma sisteminin kansere karşı savaşmasını sağlayan “immun checkpoint inhibitörleri (ICI)” adı verilen bir grup ilacın geliştirilmesini sağladı.

İmmun checkpoint inhibitörleri genel olarak bakıldığında kanserin yarattığı bağışıklık baskılayıcı etkiyi önleyerek, bir başka deyişle bağışıklık sisteminin frenini ortadan kaldırarak etki ederler. Özellikle hücre yüzeyinde yoğun olarak PD-L1 (programmed death ligand-1) ekspresyonu olan ve/veya yüksek mutasyon yükünün bulunduğu tümörlerde bu ilaçlarla anlamlı sağkalım yararı gösterildi. Evre 4 KHDAK hastalarının üçte birini oluşturan, %50’nin üzerinde PD-L1 ekspresyonu bulunan grupta pembrolizumab isimli ICI %65 yanıt oranı ve yaşamsal yararı nedeniyle FDA tarafından birinci seçim tedavide onaylandı. Bu ajan yüksek PD-L1 ekspresyonu bulunan hastalarda kemoterapisiz bir seçenek olarak hızla günlük pratiğimizde yer aldı.

Tüm evre 4 KHDAK grubunun yarısını oluşturan, herhangi bir mutasyonu bulunmayan ve %50’nin altında PD-L1 ekpresyonu bulunan hasta grubunda ICI ve platinli kemoterapi kombinasyonları FDA tarafından onaylandı. Özellikle, adenokarsinomlarda, pembrolizumab ve carboplatin + pemetrexed, atezolizumab ve bevacizumab + carboplatin + paclitaxel; skuamöz karsinomlarda ise pembrolizumab ve carboplatin + nab-paclitaxel / paclitaxel, atezolizumab ve carboplatin + paclitaxel gibi kombinasyonlar tedavi seçeneklerimiz arasında sayılabilir.

Bunların yanı sıra en az %1 oranında PD-1 ekspresyonu bulunan tümörlerde çok yakın zamanda FDA onayı alan nivolumab ve ipilimumab kombinasyonu kemoterapisiz bir seçenek olarak hastalarımız için etkili seçenekler arasında yerini almıştır. Henüz takipleri devam eden bu araştırmalarda hastaların yaklaşık %33-40’ının 3 yıl ve ötesinde yaşamlarını sürdürebildikleri gösterilmiştir. Ümit verici bu sonuçlar sayesinde ileri evre KHDAK’nin tüm biyolojik alt-gruplarında bireyselleştirilmiş tedavi uygulamalarının sağlanması hedeflenmektedir.

 

Modern tedavi yöntemlerinin daha erken evrelerde uygulanımı

İleri evre hastalıkta bu denli etkili olduğu gösterilen ajanların daha erken evrelerde giderek daha yoğun olarak araştırıldığını gözlemliyoruz. Hatta, evre 3 KHDAK’nde ICI’leri artık standart tedavi algoritmaları içine girmiş bulunuyor. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru sonuçları açıklanan bir faz III çalışmada eş-zamanlı kemoterapi ve radyoterapi sonrası 1 yıl boyunca uygulanan durvalumab isimli ICI ile anlamlı yaşamsal yarar gösterildi. Bu çalışmada aynı zamanda immunoterapi öncesinde yapılan indüksiyon kemoterapisi veya radyoterapinin tümöre karşı konak bağışıklık sisteminin güçlendirdiği görüşünü destekleyen nitelikte bilimsel ve klinik kanıt elde edildi. Bu ajan en az %1 PD-L1 ekspresyonu bulunan evre III KHDAK’nde yukarda belirtilen endikasyonda Amerikan FDA tarafından onaylandı.

İmmunoonkoloji (IO) ilaçları ile ilgili en heyecan verici gelişmeler ameliyat öncesi “neoadjuvan” tedavide kullanımı araştıran çalışmalarda elde edilmeye başlandı. Kemoterapi ile birlikte veya tek başına uygulanan ICI’leri ile %90’lara ulaşan oranlarda major patolojik yanıt (%10’un altında canlı kanser hücresi bulunması) sağlanabilmesi bu alanda çok büyük bir heyecan yarattı. Bu tür tedavilerin yerinin tam olarak belirlenmesini sağlayacak çalışmaların sonuçlanmasıyla gelecekte IO ajanlarının erken evrelerde daha da çok uygulanım alanı bulabileceklerini öngörüyoruz.

Bunun dışında aktive edici mutasyonu bulunan seçilmiş hastalarda ameliyat sonrası hedefleyici tedavilerin uygulandığı çalışmalarda özellikle evre 3 hastalıkta ümit verici sonuçlar elde edildiğini gözlemliyoruz. Bu çalışmaları birlikte değerlendiren bir bilimsel derlemede ameliyat sonrası kullanılan hedefe yönelik tedaviler (TKI’ler) ile hastalığın yineleme süresi açısından yarar sağlandığı gösterildi. Yine de mevcut çalışmalar halen bu yöndeki standart pratiğimizi değiştirmek için yeterli değiller. Konuyla ilgili kapsamlı çalışmalar halen devam etmekte olup, sonuçlarını merakla bekliyoruz.

 

Gelecekte akciğer kanseri tanı ve tedavisinde bizi neler bekliyor?

Gerek tanı yöntemlerindeki gelişme, gerekse farkındalık yoluyla tarama programlarına daha yaygın kitlelerin ulaşması sayesinde kanserler gelecekte daha erken evrelerde saptanacaktır. Bu durum hiç kuşkusuz şifa şansını arttıracaktır. Nanoteknolojik yöntemlerin de gelişmesine paralel olarak yeniden yapılandırılan veya yeni keşfedilen ilaçların adeta bir güdümlü füze gibi sadece kanserli hücrelere hedeflenerek, canlı hücrelere zarar vermeden uygulanabilmesi yakın gelecekteki kanser tedavi stratejilerinde çok önemli bir adım olacaktır. Şimdilik bu ajanlar sadece belirli grup hastalarda etkili görünmekle birlikte, yeni biyobelirteçlerin keşfi ile daha yaygın kullanım alanı bulacaklardır. Ayrıca, kanserin daha erken saptanmasıyla beraber, modern tedavi yöntemlerinin giderek daha erken evrelerde pratik kullanıma girmesini bekliyoruz. Daha uzun süreçteki hedefimiz biyolojik ajanların ve immunoterapi stratejilerinin hastaya özgü kombinasyonlarla uygulanarak onkolojik tedavide kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının daha da geliştirilmesini sağlamaktır. Ayrıca, her hasta için kanserin moleküler yapısı, hastalığın vücuttaki yaygınlığı, evresi ve tedavi özelliklerini içeren üç boyutlu bir bilgi teknolojisi ağı oluşturmak çok önemli bir diğer hedefimizdir. Bu hedefler gerçekleştirilebilirse, tüm kanser hastalarının kişiye özel yenilikçi yaklaşımlara ve doğru tedavilere kolaylıkla ulaşması sağlanabilecektir.

Akciğer Kanseri Tedavisinde Gelişmeler
ONKO-BLOG

İletişim Bilgileri

Fulya, Teşfikiye Mah, Hakkı Yeten Cd.
Fulya Terrace Center No:14 D:83
Şişli, İstanbul

Yararlı Linkler

Please publish modules in offcanvas position.