Obezite nedir?
Obezite epidemik boyutlara ulaşan metabolik bir hastalıktır. Dünya sağlık örgütü (DSÖ) tüm dünyada malnütrisyonun dahi önüne geçen kronik bir sağlık problemi olduğunu duyurmuştur. 18 yaş üstündeki bütün bireylerin obezite açısından taranması önerilmektedir. Ne sıklıkta tarama yapılacağı ile ilgili net bir görüş birliği olmamakla birlikte her yıl yaklaşık 2 kg kilo alındığı göz önüne alınırsa en azından 5 yılda bir obezite taramasının tekrarlanmasını önerilir.
Pratikte en çok kullanılan değerlendirme kriteri beden kitle indeksi (BKİ) ölçümüdür. BKİ, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplanmaktadır. 18 yaş üstü yetişkinlerde BKİ 30 kg/m2 üstünde olanlar obez olarak tanımlanmaktadır. BKİ 25 ile 29,9 kg/m2 olanlar ise fazla kilolu (overweight), bir diğer deyiş ile preobez olarak tanımlanmaktadır.
Obezitenin diğer bir önemli boyutu da vücuttaki abdominal yağlanmadır. Abdominal yağlanmayı ve dolayısıyla obeziteyi değerlendirmek için kullanılabilecek diğer bir ölçüm metodu da bel çevresi ölçümüdür.
Avrupa’da santral obezite için belirlenmiş bel çevresi rakamları erkekler için ≥ 94 cm ve hamile olmayan kadınlar için ≥ 80 cm olarak kabul edilmektedir. Amerikan toplumu için DSÖ değerleri (bel çevresinin erkeklerde ≥102 cm, kadınlarda ≥88 cm) kabul edilmiştir.
Obez olmanın neden olduğu kanser vakalarının sayısının gün geçtikçe arttığı tahmin edilirken, malignite riskinin artmasının en önemli faktörleri arasında fiziksel aktivite yetersizliği ile birlikte diyet, kilo değişimi ve vücut yağ dağılımının yüksek ve dengesiz oluşudur.
Dünya Kanser Araştırma Fonu (WCRF) yetişkin VKİ’nin 21 ile 23 arasında tutulması gerektiğini söylemektedir. Araştırmalar sonucu tüm kanserlerin en az %20’sinin aşırı kilolardan kaynaklandığı tespit edilmiştir ( K. Y. Wolin, K. Carson, and G. A. Colditz 2010).
Ayrıca yapılan bir çok araştırma sonucu kişide obezite varan kilolar olmasa bile, yağlı dokuların fazlalığı ve obezite öncesi fazla kilolarda kanserin oluşmasında bir faktör olmaktadır ( C. M. Kitahara, E. A. Platz, L. E. B. Freeman et al.,2011).
Obezite & Kanser İlişkisi
Obezite zemininde gelişen en önemli sağlık sorunları; kanser, diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalık ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarıdır. Uzun yıllar boyunca yapılan çalışmalarda, obezite ile kanser arasındaki ilişki yeterince araştırılmamıştır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar, vücut yağ oranındaki anormal artış ile kanser arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğunu açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Sağlıklı kişilerde kanser gelişmesini önlemek ve kanser tanısı konmuş kişilerde iyileşmeye yardımcı olmak için normal vücut kitle indeksine dönülmesi son derecede önem arz etmektedir. Bir diğer bakış ile obezite, kanser gelişiminde önlenebilir bir faktör olarak sigaradan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar, fazla kilolu kadınlarda %15-30 oranında kilo vermek, kanser riskini azaltmaktadır (Birks S, Peeters A, Backholer K, et al. A 2012). Ama buna rağmen 2014 yılında tüm dünyada 1,9 milyar aşırı kilolu erişkinin yaklaşık 1/3’ü obez idi (World Health Organization. Obesity and overweight. 2011).
Obezite ve kanser arasındaki ilişkinin altında yatan biyolojik mekanizmalar oldukça kompleks olmakla birlikte bu bağlantıyı açıklayan bazı patofizyolojik mekanizmalar bulunmaktadır (Van Kruijsdijk, Van der Wall, & Visseren, 2009; Vucenik & Stains, 2012). Obezite insülin, insülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1), insülin direnci ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) gibi hormon ve büyüme faktörlerini; östrojen, testesteron ve diğer androjenler gibi cinsiyet hormonlarını, leptin seviyelerinde artış ve adinopektin seviyelerinde azalma gibi adipokinlerdeki değişiklikler sebep olduğu düşünülmektedir.
Leptin, kanda serbest veya proteine bağlı olmak üzere iki formda bulunur. Leptin aktivitesinden serbest formun sorumlu olduğu düşünülmektedir. Zayıf kişilerde leptinin büyük kısmı proteine bağlı iken, obezlerde serbest formda bulunduğu bildirilmiştir. Kan dolaşımı yoluyla hipotalamusa ulaşarak iştahın baskılanması ve enerji harcamasının artmasını sağlamaktadır. Leptin salınımı, temel olarak vücut yağ kütlesi ile doğru orantılıdır. Obez kişilerde leptin düzeyi yüksek iken, zayıf bireylerde leptin seviyesi düşük bulunmuştur (Carter, Caron, Richard, & Picard, 2013; Coelho, Oliveira, & Fernandes, 2013)
Leptinin iştah ve enerji metabolizması üzerine etkileri dışında metabolizmanın kontrolü, immünite, üreme, anjiyogenez (damar oluşumu) ve lipit oksidasyonunda da önemli fonksiyonları vardır. Son yıllarda yapılan bir çok araştırma ile leptin hormonunun kanser ve obezite arasında önemli bir ilişkisinin olduğunu kanıtlamıştır. Leptinin tümör oluşumunun başlamasını, metaztatik ilerlemeyi ve tümör oluşumunu çeşitli evrelerde etkilediği ve ayrıca anjiyogenez (yeni damar oluşumu), endotelyal hücrelerin migrasyonunu (göç) ve monosit ve makrofaj aktivasyonunun sürdürülmesini destekleyerek tümör mikroçevresini düzenlediği bildirilmektedir (Dutta, Ghosh, Pandit, Mukhopadhyay, & Chowdhury, 2012; Jarde vd., 2009; Saxena & Sharma, 2013). Bu kadar etkili bir hormonun kanseri desteklediğini görmek bile obezitenin kanser ile bağlantısını kanıtlamada ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir.
Obezite & Meme Kanseri
Meme kanseri, kadınlarda en sık rastlanan kanser türüdür. Dünyada kadınlar arasında kansere bağlı ölümlerin ikinci önemli nedenidir. Abdominal (karın) ve kalça bölgesindeki yağ dokusu arttıkça, kanser riski de artmaktadır. Bu etki kadının menapoz dönemi ile bağlantılıdır. Menapozdaki kadının kansere yakalanma olasılığı az olmakla birlikte, menapoz sonrası şişman kadınlarda risk yükselir.
Obezitenin meme kanseri riskini arttırması, postmenapoz hormonları ile ilişkili olup bu da östrojen hormonundaki artış ile olmaktadır. Östrojene hassas dokular, şişmanlıkta bu hormonun salınımını uyarırlar. Bu da tümörün büyümesine neden olur. Meme kanseri ile obezite arasındaki bir diğer ilişki de, obez olanlarda tümörün daha geç aşamada fark edilmesidir. Bunda BKİ’ndeki yüksekliğin önemli bir faktör olduğu bildirilmektedir. Vücutta yağ dağılımı da meme kanser riskini etkiler.
Beden kütle indeksi (BKİ, kg/m2 ) arttıkça meme kanseri riskinin arttığı ve obez kadınlarda meme kanserinden ölüm riskinin iki kat daha fazla olduğu gösterilmiştir (Saxena & Sharma, 2013). Leptinin meme kanseriyle ilişkisinin değerlendirildiği bir araştırmada ise sağlıklı obezlere göre (BKİ= 33.3±3.1 kg/ m2 ), obez meme kanserli bireylerde (BKİ= 33.3±3.3 kg/m2 ) leptin düzeylerinin üç kat daha fazla olduğu bulunmuştur (Del Socorro Romero-Figueroa vd., 2013).
Meme kanseri tedavisi alan hastalarda yapılan sağlıklı beslenme ve egzersiz uygulamasıyla hastaların BKİ’lerinde, vücut yağ yüzdelerinde, leptin, CRP ve TNF-α düzeylerinde önemli azalma saptanırken; yaşam kalitelerinde artış ve daha iyi uzun dönem prognoz görüldüğü bildirilmiştir (Befort vd., 2011; Sedlacek vd., 2011; Swisher vd., 2015).
Obezite ve Kolon Kanseri
Obez olan kişilerin normal kilolu insanlara göre kolorektal kanser geliştirmesi biraz daha olasıdır (yaklaşık% 30). Daha yüksek bir BKİ hem erkeklerde hem de kadınlarda kolon ve rektal kanser riskinde artış ile ilişkilidir. Ancak artış erkeklerde kadınlardan daha yüksektir (Ma Y, Yang Y, Wang F, et al. 2013).
İnsülin, obezite ve kolon kanseri arasındaki en iyi kurulmuş biyokimyasal bağlantıdır. Metabolik sendrom ve diyabet gibi hiperinsülinemik durumları kontrol etmek, bir kişinin kolon kanseri riskini azaltmanın bir yolu olabilir. Leptin ayrıca, obeziteden dolayı oluşan kolon kanseri riskinin artmasından da sorumlu olabilmektedir ancak insülin kadar deneysel olarak kesinleşmiş ve sağlamlaşmış değildir (Ma Y, Yang Y, Wang F, et al. 2013).
Her yaştan erkek ve menopoz öncesi kadın, postmenopozal kadınlardan daha fazla, obez olmaları durumunda kolon kanseri için daha yüksek risk altındadır. Bel çevresi, obezitenin bir ölçüsü olarak BKİ'den daha güvenli bir seçenek olmasına rağmen, kolon kanseri riskine ilişkin kanıtlar bu noktada güvenli değildir. BKİ ve bel çevresi ölçümlerini birleştirmek şu anda kolon kanseri risk değerlendirmesi için en akıllıca yaklaşım gibi görünecektir.
Kolon kanseri riski beslenmesinde çok yağlı ve az posalı besinler kullanan kişilerde artmaktadır. Diğer taraftan posadan zengin beslenen kişilerde azalmaktadır (Can, 2017).
Obezite & Prostat Kanseri
Amerikan Kanser Derneği çalışmasında, obezite prostat kanseri riskini artırdı. Aşırı kilolu erkekler için ekstra risk % 8 ancak obezite prostat kanseri riskini %20 artırdı ve şiddetli obezite bunu% 34 arttırdı (Us National Institutes Of Health).
Dünyanın dört bir yanından gelen çalışmalar Amerikan araştırması ile uyuşuyor. Avustralya'daki bilim adamları, obez erkeklerin agresif prostat kanseri geliştirme olasılığının zayıf erkeklerden 2.2 kat daha fazla olduğunu; her 22 kilo fazla kilo riski % 40 artırdı dile getirmiştir.
Asyalı erkekler son derecede zayıf olma eğiliminde olmalarına rağmen, abdominal obezite, Çin'de klinik prostat kanseri riskinde yaklaşık üç kat artışla ilişkilendirilmiştir. İtalya'da, 30 yaşında obezitenin bir risk faktörü olduğu; Fransa'da obezite prostat kanseri olasılığını 2,5 kat artırdı; Finlandiya'da, abdominal obeziteyi içeren metabolik sendromun, riski neredeyse iki katına çıkardığı görülmüştür. California, Cleveland ve Detroit'teki erkeklerin çalışmaları benzer sonuçlar vermiştir (Harward University Health Publishing).
Obezite & Böbrek Kanseri
Son 20 yılda, böbrek kanseri insidansı, yılda yaklaşık %2 artışla belirgin şekilde artmıştır (Ljungberg B, Bensalah K, Canfield S, Dabestani S, Hofmann F, Hora M, Kuczyk MA, Lam T, Marconi L, Merseburger AS, Mulders P, Powles T, Staehler M, Volpe A,2015).
Aşırı kilo / obezitenin, adipokinlerin anormal sekresyonu, insülin direnci, aşırı kilolu / obezite bireyleri arasında daha yüksek östrojen seviyesine ulaşarak böbrek kanseri riskini arttırdığı belirtilmiştir (Gati A, Kouidhi S, Marrakchi R, El Gaaied A, Kourda N, Derouiche A, Chebil M, Caignard A, Perier A,2014). Amerikan Uluslarası Sağlık Kurulunun 2018 yılında yaptığı araştırma sonucu normal kilolu ve fiziksel aktivite yapan insanlara göre, fazla kilolu katılımcılarda böbrek kanseri riskinde %35, obez katılımcılarda %76 daha fazla risk olduğu görülmüştür. Analiz cinsiyete göre sınıflandırıldığında, hem erkeklerde hem de kadınlarda yüksek BKİ seviyeleri ile böbrek kanseri riski arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve cinsiyet farklılıklarının istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür.
Sonuç olarak, Amerikan Kanser Derneği’nin 2016 raporuna göre; Birleşik Devletlerde tanı koyulan tüm kanserlerin %20 ‘sinin nedeni, kötü beslenme alışkanlığı, fiziksel olarak pasif olmak, aşırı alkol tüketimi ve aşırı kilolu olmak gibi faktörler olduğu belirtildi. Pozitif yönde düzenlenen yaşam tarzı değişiklikleriyle bu hastalığın önüne geçilebilir.
Dünya genelinde artan obezite oranları, obezite ve kanser arasındaki bağlantılar göz önüne alındığında endişe vericidir. Sistematik derlemelerde özetlenen çok sayıda kohort çalışması, obezite ve kanser insidansı arasında ve seçilen kanser bölgeleri (örneğin, böbrek, prostat, kolon, rahim, meme) arasında bir bağlantı olduğunu göstermiştir. Kilo veren ve vücutta ki fazla yağ kaybını sürdüren bireyler arasında kanser insidansını ve mortalitesini azaltan veriler, obezite-kanser bağlantısına olan bağlantıyı güçlendirmektedir. Ayrıca obez bireylerde kilo kaybının kanseri önlemelerine yardımcı olabileceğini de bizlere göstermektedir. Obezite-kanser bağlantısının altında yatan biyolojik mekanizmalar üzerinde araştırmalar henüz erken aşamalardadır, ancak obezite ile ilişkili kanserlerde karsinogenez sürecinin yanı sıra potansiyel tedaviler ve koruyucu ajanlar hakkında daha iyi bir düzenleme ile bizi bilgilendirebilir.
Obezite nedir?
Obezite epidemik boyutlara ulaşan metabolik bir hastalıktır. Dünya sağlık örgütü (DSÖ) tüm dünyada malnütrisyonun dahi önüne geçen kronik bir sağlık problemi olduğunu duyurmuştur. 18 yaş üstündeki bütün bireylerin obezite açısından taranması önerilmektedir. Ne sıklıkta tarama yapılacağı ile ilgili net bir görüş birliği olmamakla birlikte her yıl yaklaşık 2 kg kilo alındığı göz önüne alınırsa en azından 5 yılda bir obezite taramasının tekrarlanmasını önerilir.
Pratikte en çok kullanılan değerlendirme kriteri beden kitle indeksi (BKİ) ölçümüdür. BKİ, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplanmaktadır. 18 yaş üstü yetişkinlerde BKİ 30 kg/m2 üstünde olanlar obez olarak tanımlanmaktadır. BKİ 25 ile 29,9 kg/m2 olanlar ise fazla kilolu (overweight), bir diğer deyiş ile preobez olarak tanımlanmaktadır.
Obezitenin diğer bir önemli boyutu da vücuttaki abdominal yağlanmadır. Abdominal yağlanmayı ve dolayısıyla obeziteyi değerlendirmek için kullanılabilecek diğer bir ölçüm metodu da bel çevresi ölçümüdür.
Avrupa’da santral obezite için belirlenmiş bel çevresi rakamları erkekler için ≥ 94 cm ve hamile olmayan kadınlar için ≥ 80 cm olarak kabul edilmektedir. Amerikan toplumu için DSÖ değerleri (bel çevresinin erkeklerde ≥102 cm, kadınlarda ≥88 cm) kabul edilmiştir.
Obez olmanın neden olduğu kanser vakalarının sayısının gün geçtikçe arttığı tahmin edilirken, malignite riskinin artmasının en önemli faktörleri arasında fiziksel aktivite yetersizliği ile birlikte diyet, kilo değişimi ve vücut yağ dağılımının yüksek ve dengesiz oluşudur.
Dünya Kanser Araştırma Fonu (WCRF) yetişkin VKİ’nin 21 ile 23 arasında tutulması gerektiğini söylemektedir. Araştırmalar sonucu tüm kanserlerin en az %20’sinin aşırı kilolardan kaynaklandığı tespit edilmiştir ( K. Y. Wolin, K. Carson, and G. A. Colditz 2010).
Ayrıca yapılan bir çok araştırma sonucu kişide obezite varan kilolar olmasa bile, yağlı dokuların fazlalığı ve obezite öncesi fazla kilolarda kanserin oluşmasında bir faktör olmaktadır ( C. M. Kitahara, E. A. Platz, L. E. B. Freeman et al.,2011).
Obezite & Kanser İlişkisi
Obezite zemininde gelişen en önemli sağlık sorunları; kanser, diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalık ve kronik obstrüktif akciğer hastalıklarıdır. Uzun yıllar boyunca yapılan çalışmalarda, obezite ile kanser arasındaki ilişki yeterince araştırılmamıştır. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar, vücut yağ oranındaki anormal artış ile kanser arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğunu açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Sağlıklı kişilerde kanser gelişmesini önlemek ve kanser tanısı konmuş kişilerde iyileşmeye yardımcı olmak için normal vücut kitle indeksine dönülmesi son derecede önem arz etmektedir. Bir diğer bakış ile obezite, kanser gelişiminde önlenebilir bir faktör olarak sigaradan sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Yapılan çalışmalar, fazla kilolu kadınlarda %15-30 oranında kilo vermek, kanser riskini azaltmaktadır (Birks S, Peeters A, Backholer K, et al. A 2012). Ama buna rağmen 2014 yılında tüm dünyada 1,9 milyar aşırı kilolu erişkinin yaklaşık 1/3’ü obez idi (World Health Organization. Obesity and overweight. 2011).
Obezite ve kanser arasındaki ilişkinin altında yatan biyolojik mekanizmalar oldukça kompleks olmakla birlikte bu bağlantıyı açıklayan bazı patofizyolojik mekanizmalar bulunmaktadır (Van Kruijsdijk, Van der Wall, & Visseren, 2009; Vucenik & Stains, 2012). Obezite insülin, insülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1), insülin direnci ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) gibi hormon ve büyüme faktörlerini; östrojen, testesteron ve diğer androjenler gibi cinsiyet hormonlarını, leptin seviyelerinde artış ve adinopektin seviyelerinde azalma gibi adipokinlerdeki değişiklikler sebep olduğu düşünülmektedir.
Leptin, kanda serbest veya proteine bağlı olmak üzere iki formda bulunur. Leptin aktivitesinden serbest formun sorumlu olduğu düşünülmektedir. Zayıf kişilerde leptinin büyük kısmı proteine bağlı iken, obezlerde serbest formda bulunduğu bildirilmiştir. Kan dolaşımı yoluyla hipotalamusa ulaşarak iştahın baskılanması ve enerji harcamasının artmasını sağlamaktadır. Leptin salınımı, temel olarak vücut yağ kütlesi ile doğru orantılıdır. Obez kişilerde leptin düzeyi yüksek iken, zayıf bireylerde leptin seviyesi düşük bulunmuştur (Carter, Caron, Richard, & Picard, 2013; Coelho, Oliveira, & Fernandes, 2013)
Leptinin iştah ve enerji metabolizması üzerine etkileri dışında metabolizmanın kontrolü, immünite, üreme, anjiyogenez (damar oluşumu) ve lipit oksidasyonunda da önemli fonksiyonları vardır. Son yıllarda yapılan bir çok araştırma ile leptin hormonunun kanser ve obezite arasında önemli bir ilişkisinin olduğunu kanıtlamıştır. Leptinin tümör oluşumunun başlamasını, metaztatik ilerlemeyi ve tümör oluşumunu çeşitli evrelerde etkilediği ve ayrıca anjiyogenez (yeni damar oluşumu), endotelyal hücrelerin migrasyonunu (göç) ve monosit ve makrofaj aktivasyonunun sürdürülmesini destekleyerek tümör mikroçevresini düzenlediği bildirilmektedir (Dutta, Ghosh, Pandit, Mukhopadhyay, & Chowdhury, 2012; Jarde vd., 2009; Saxena & Sharma, 2013). Bu kadar etkili bir hormonun kanseri desteklediğini görmek bile obezitenin kanser ile bağlantısını kanıtlamada ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir.
Obezite & Meme Kanseri
Meme kanseri, kadınlarda en sık rastlanan kanser türüdür. Dünyada kadınlar arasında kansere bağlı ölümlerin ikinci önemli nedenidir. Abdominal (karın) ve kalça bölgesindeki yağ dokusu arttıkça, kanser riski de artmaktadır. Bu etki kadının menapoz dönemi ile bağlantılıdır. Menapozdaki kadının kansere yakalanma olasılığı az olmakla birlikte, menapoz sonrası şişman kadınlarda risk yükselir.
Obezitenin meme kanseri riskini arttırması, postmenapoz hormonları ile ilişkili olup bu da östrojen hormonundaki artış ile olmaktadır. Östrojene hassas dokular, şişmanlıkta bu hormonun salınımını uyarırlar. Bu da tümörün büyümesine neden olur. Meme kanseri ile obezite arasındaki bir diğer ilişki de, obez olanlarda tümörün daha geç aşamada fark edilmesidir. Bunda BKİ’ndeki yüksekliğin önemli bir faktör olduğu bildirilmektedir. Vücutta yağ dağılımı da meme kanser riskini etkiler.
Beden kütle indeksi (BKİ, kg/m2 ) arttıkça meme kanseri riskinin arttığı ve obez kadınlarda meme kanserinden ölüm riskinin iki kat daha fazla olduğu gösterilmiştir (Saxena & Sharma, 2013). Leptinin meme kanseriyle ilişkisinin değerlendirildiği bir araştırmada ise sağlıklı obezlere göre (BKİ= 33.3±3.1 kg/ m2 ), obez meme kanserli bireylerde (BKİ= 33.3±3.3 kg/m2 ) leptin düzeylerinin üç kat daha fazla olduğu bulunmuştur (Del Socorro Romero-Figueroa vd., 2013).
Meme kanseri tedavisi alan hastalarda yapılan sağlıklı beslenme ve egzersiz uygulamasıyla hastaların BKİ’lerinde, vücut yağ yüzdelerinde, leptin, CRP ve TNF-α düzeylerinde önemli azalma saptanırken; yaşam kalitelerinde artış ve daha iyi uzun dönem prognoz görüldüğü bildirilmiştir (Befort vd., 2011; Sedlacek vd., 2011; Swisher vd., 2015).
Obezite ve Kolon Kanseri
Obez olan kişilerin normal kilolu insanlara göre kolorektal kanser geliştirmesi biraz daha olasıdır (yaklaşık% 30). Daha yüksek bir BKİ hem erkeklerde hem de kadınlarda kolon ve rektal kanser riskinde artış ile ilişkilidir. Ancak artış erkeklerde kadınlardan daha yüksektir (Ma Y, Yang Y, Wang F, et al. 2013).
İnsülin, obezite ve kolon kanseri arasındaki en iyi kurulmuş biyokimyasal bağlantıdır. Metabolik sendrom ve diyabet gibi hiperinsülinemik durumları kontrol etmek, bir kişinin kolon kanseri riskini azaltmanın bir yolu olabilir. Leptin ayrıca, obeziteden dolayı oluşan kolon kanseri riskinin artmasından da sorumlu olabilmektedir ancak insülin kadar deneysel olarak kesinleşmiş ve sağlamlaşmış değildir (Ma Y, Yang Y, Wang F, et al. 2013).
Her yaştan erkek ve menopoz öncesi kadın, postmenopozal kadınlardan daha fazla, obez olmaları durumunda kolon kanseri için daha yüksek risk altındadır. Bel çevresi, obezitenin bir ölçüsü olarak BKİ'den daha güvenli bir seçenek olmasına rağmen, kolon kanseri riskine ilişkin kanıtlar bu noktada güvenli değildir. BKİ ve bel çevresi ölçümlerini birleştirmek şu anda kolon kanseri risk değerlendirmesi için en akıllıca yaklaşım gibi görünecektir.
Kolon kanseri riski beslenmesinde çok yağlı ve az posalı besinler kullanan kişilerde artmaktadır. Diğer taraftan posadan zengin beslenen kişilerde azalmaktadır (Can, 2017).
Obezite & Prostat Kanseri
Amerikan Kanser Derneği çalışmasında, obezite prostat kanseri riskini artırdı. Aşırı kilolu erkekler için ekstra risk % 8 ancak obezite prostat kanseri riskini %20 artırdı ve şiddetli obezite bunu% 34 arttırdı (Us National Institutes Of Health).
Dünyanın dört bir yanından gelen çalışmalar Amerikan araştırması ile uyuşuyor. Avustralya'daki bilim adamları, obez erkeklerin agresif prostat kanseri geliştirme olasılığının zayıf erkeklerden 2.2 kat daha fazla olduğunu; her 22 kilo fazla kilo riski % 40 artırdı dile getirmiştir.
Asyalı erkekler son derecede zayıf olma eğiliminde olmalarına rağmen, abdominal obezite, Çin'de klinik prostat kanseri riskinde yaklaşık üç kat artışla ilişkilendirilmiştir. İtalya'da, 30 yaşında obezitenin bir risk faktörü olduğu; Fransa'da obezite prostat kanseri olasılığını 2,5 kat artırdı; Finlandiya'da, abdominal obeziteyi içeren metabolik sendromun, riski neredeyse iki katına çıkardığı görülmüştür. California, Cleveland ve Detroit'teki erkeklerin çalışmaları benzer sonuçlar vermiştir (Harward University Health Publishing).
Obezite & Böbrek Kanseri
Son 20 yılda, böbrek kanseri insidansı, yılda yaklaşık %2 artışla belirgin şekilde artmıştır (Ljungberg B, Bensalah K, Canfield S, Dabestani S, Hofmann F, Hora M, Kuczyk MA, Lam T, Marconi L, Merseburger AS, Mulders P, Powles T, Staehler M, Volpe A,2015).
Aşırı kilo / obezitenin, adipokinlerin anormal sekresyonu, insülin direnci, aşırı kilolu / obezite bireyleri arasında daha yüksek östrojen seviyesine ulaşarak böbrek kanseri riskini arttırdığı belirtilmiştir (Gati A, Kouidhi S, Marrakchi R, El Gaaied A, Kourda N, Derouiche A, Chebil M, Caignard A, Perier A,2014). Amerikan Uluslarası Sağlık Kurulunun 2018 yılında yaptığı araştırma sonucu normal kilolu ve fiziksel aktivite yapan insanlara göre, fazla kilolu katılımcılarda böbrek kanseri riskinde %35, obez katılımcılarda %76 daha fazla risk olduğu görülmüştür. Analiz cinsiyete göre sınıflandırıldığında, hem erkeklerde hem de kadınlarda yüksek BKİ seviyeleri ile böbrek kanseri riski arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve cinsiyet farklılıklarının istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür.
Sonuç olarak, Amerikan Kanser Derneği’nin 2016 raporuna göre; Birleşik Devletlerde tanı koyulan tüm kanserlerin %20 ‘sinin nedeni, kötü beslenme alışkanlığı, fiziksel olarak pasif olmak, aşırı alkol tüketimi ve aşırı kilolu olmak gibi faktörler olduğu belirtildi. Pozitif yönde düzenlenen yaşam tarzı değişiklikleriyle bu hastalığın önüne geçilebilir.
Dünya genelinde artan obezite oranları, obezite ve kanser arasındaki bağlantılar göz önüne alındığında endişe vericidir. Sistematik derlemelerde özetlenen çok sayıda kohort çalışması, obezite ve kanser insidansı arasında ve seçilen kanser bölgeleri (örneğin, böbrek, prostat, kolon, rahim, meme) arasında bir bağlantı olduğunu göstermiştir. Kilo veren ve vücutta ki fazla yağ kaybını sürdüren bireyler arasında kanser insidansını ve mortalitesini azaltan veriler, obezite-kanser bağlantısına olan bağlantıyı güçlendirmektedir. Ayrıca obez bireylerde kilo kaybının kanseri önlemelerine yardımcı olabileceğini de bizlere göstermektedir. Obezite-kanser bağlantısının altında yatan biyolojik mekanizmalar üzerinde araştırmalar henüz erken aşamalardadır, ancak obezite ile ilişkili kanserlerde karsinogenez sürecinin yanı sıra potansiyel tedaviler ve koruyucu ajanlar hakkında daha iyi bir düzenleme ile bizi bilgilendirebilir.