Prof. Dr. Yeşim Eralp’in Dünya Kanser Günü’nde Radyo Röportajı
4 Şubat Dünya Kanser Günü
04 Şubat 2016 Perşembe 10:50
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Eralp, "Kanser ne kadar erken tanınırsa, tedavisi o denli rahat yapılabildiği gibi, şifa şansı da yükselir. Bu nedenle vücudumuzun farkında olmak ve şikayetlerimiz varsa onları ciddiye alarak nedenini araştırmak bizi gelecekte çok zor bir durumdan koruyabilir" değerlendirmesini yaptı.
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Eralp, "Kanser ne kadar erken tanınırsa, tedavisi o denli rahat yapılabildiği gibi, şifa şansı da yükselir. Bu nedenle vücudumuzun farkında olmak ve şikayetlerimiz varsa onları ciddiye alarak nedenini araştırmak bizi gelecekte çok zor bir durumdan koruyabilir" değerlendirmesini yaptı.
Eralp, 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de nüfus artışına paralel bir şekilde, kanserle yaşayan hasta sayısının 2030 yılında 1,3 milyon kişiye çıkacağının tahmin edildiğini ve buna paralel olarak tedavi alanındaki gelişmelerin de umut verici olduğunu belirtti.
Kanser kaynaklı ölüm oranlarının son 20 yıl içinde azaldığına dikkati çeken Eralp, şunları kaydetti:
"Kanser hastalarının 5 yıl hayatta kalma ihtimali yüzde 35'lerden yüzde 75'lere, hatta meme kanseri gibi bazı kanserlerde yüzde 90'lara çıkıyor. Özellikle kişiye özel tedavilerin artması ve genetik mutasyon testlerine dayalı tedavilerin çoğalmasıyla hastalar da gelecek konusunda daha pozitif düşünebilir. Kanser kaynaklı ölüm oranlarındaki düşüşün önemli bir nedeni erken teşhistir. Ölüm oranlarındaki bu azalmada erken tanı önemli bir faktör. Özellikle taramaların etkili olduğu kanser tiplerinde ve sağlık hizmetlerine daha rahat erişebilen toplumlarda erken tanı şansının çok arttığını söyleyebiliriz. Ancak, kanser sıklığı değişmediğine göre yaşam süresindeki bu artışı sağlayan en önemli faktör tedavideki gelişme olarak kabul edilmelidir. Kanserden kurtulmanın en önemli şartı hastalığın erken evrede, henüz etrafa yayılmadan ortaya çıkarılmasıdır. Bunu kanserde erken tanı olarak tanımlıyoruz. Kanser ne kadar erken tanınırsa, tedavisi o denli rahat yapılabildiği gibi, şifa şansı da yükselir. Bu nedenle vücudumuzun farkında olmak ve şikayetlerimiz varsa onları ciddiye alarak nedenini araştırmak bizi gelecekte çok zor bir durumdan koruyabilir."
Son yıllarda genetik tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle, kanser hücrelerinin her kanser türünde, hatta aynı tip kanseri olan her hastada farklı olarak şekillenebildiğine dikkati çeken Eralp, patolojik olarak aynı tipte görünen iki meme kanserinin aslında genetik olarak farklı davranışlar sergileyebileceğine vurgu yaptı.
Farklı genetik davranışları hedefleyerek her hasta için ayrı ayrı planlanarak uygulanan tedavilere, hedefe yönelik tedavi veya kişiselleştirilmiş tedavi adını verdiklerini anlatan Eralp, kanser tedavisinin geleceğinde hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapinin önemli rol oynayacağını belirterek, nanoteknolojik yöntemlerin de gelişmesine paralel olarak yeniden yapılandırılan veya yeni keşfedilen ilaçların adeta bir güdümlü füze gibi sadece kanserli hücrelere hedeflenerek, canlı hücrelere zarar vermeden uygulanabilmesinin yakın gelecekteki kanser tedavi stratejilerinde çok önemli bir adım olacağına vurguladı.
Kanser tedavisinin fiziksel olduğu kadar sosyal ve psikolojik açıdan da desteklenmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Yeşim Eralp ailelerin, yakınların ve bakım verenlerin hastaya yaklaşımlarının bu süreci önemli ölçüde etkilediğini kaydetti.